İstanbul Üniversitesi´nde öğrenci olduğum sıralar‚ okul duvarında bir ilan gördüm:
Avrupa´ya talebe yollanacaktır.
Allah‚ dedim! Ülke yıkık dökük‚ her yer virane‚ Lozan yeni imzalanmış‚
bu durumda Avrupa´ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey...
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz.
Benim ismimin yanına Berlin Üniversitesi´ne gitsin diye yazılmış.
Vakit geldi‚ Sirkeci Garı´ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi‚
kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye
karar verdiğim‚ geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii ismimi çağırdı.
Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.
Benim dedim.
Telgrafı açtım‚ aynen şunlar yazıyordu:
Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum‚ alevler olarak geri dönmelisiniz.
İmza: Mustafa Kemal
.........
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. Şimdi gel de gitme‚ git de çalışma‚ dön de bu ülke için canını verme dedim.
Düşünün 1923´te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede‚ ne zaman‚
ne hissettiğini sezebilen‚ ona göre telgraf çeken bir liderin
önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü´nü kurdum.
Kürsü başkanı oldum.
Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı:
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak.
* * *
******´le ilgili eserlerde böyle şeyleri bulamazsınız. Oralarda hep
içki sofraları‚ sigara dumanları‚ insan zaafları ve devlet dedikokuları
öne çıkar...